5 Eki 2015

YANLIŞLIKLAR KOMEDYASI




yanlışlıklar komedyası
Yanlışlıklar Komedyası
Bir süre önce Bakırköy Belediye Tiyatrolarında çok güzel bir oyunun sahnelendiğini duydum. Özellikle oyunun William SHAKESPEARE’ e ait olduğunu öğrenince daha çok gitmek istedim. Sıradan bir Pazar gününü bu güzide oyunu izleyerek çok keyifli bir şekilde değerlendirdim. “Yanlışlıklar Komedyası” adlı keyifli ve düşündürücü bu güzel oyunu şiddetle tavsiye ederim.

Shakespeare’ nin yazdığı, Bülent Bozkurt’un çevirdiği, Tim Supple’ nin yönettiği Orhan AYDIN, Erol Ozan AYHAN, Ali ÇELİK, Ali Rıza KUBİLAY, Emre KOÇ, Elif ÜRSE, İlkin TÜFEKÇİ gibi başarılı oyuncuların yer aldığı “Yanlışlıklar Komedyası” dekoruyla, kostümüyle ışığıyla, sesiyle tepeden tırnağa her şeyiyle çok başarılı bir oyun olmuş.

Oyunculuklara söyleyecek pek bir şey yok. Şahsi kanaatimce hepsi çok samimi ve içtendi. Ali Rıza KUBİLAY’ ın müthiş ötesi mimikleri, Ali ÇELİK’ in sevimli halleri, Emre KOÇ’ un agresifliğini yansıtmasındaki başarısı takdire şayan. Bir bütün halinde bakıldığında çok başarılı bir oyun olduğunu söylemek gerekir.

Tiyatrocuların sanki her zaman ekstra bir samimiyeti ve içtenliği varmış gibi geliyor. Ne zaman gördüysem bu düşüncemde yanılmadım. Oturup sohbet etmek, onları daha yakından tanımak herkesin isteyeceği bir şeydir. Selam verirken bile tanınmanın verdiği egoyla değil tamamen doğal ve içten bir gülümsemeyle karşı karşıya oluyorsunuz.

Oyunun her anı çok güzeldi. Oyunun bir bölümünde Sevinç ERBULAK’ ın salonu eğlendiren o müthiş kahkahasının oyuncuların yaşadığı şaşkınlığa sebep olması bile çok keyifliydi. Bu arada Sevinç ERBULAK’ ın yeteneği ve başarılı oyunculuğunu da es geçmemek gerekir. Böyle güzel bir oyunda seyirci olmasını değil de oyuncu olmasını isterdim.

Her şeyin güzel yanından bahsedip en önemli kısmını atlamak doğru olmaz. Tiyatro salonlarının doluluk oranları oldukça üzücü. Her geçen gün daha da artmalı. Çünkü o kadar değerli ve güzel oyunlar sahneleniyor ki, izlemeye değer.

Herkes tiyatroya gitsin. Hem hayata dair bir şeyler öğrenmek, hem eğlenmek, hem de kendimizden birer parça bulmak için gidelim. Sonsuz saygıyı hak eden emekler her zaman ki gibi takdire şayan. “Yanlışlıklar Komedyası” adlı bu güzel oyuna gitme imkanı olan herkes gitmeli. Gidenler pişman olmayacaktır. Sevginin, saygının ve alkışın en güzelini hak eden bu güzel insanları tekrar tekrar tebrik ediyorum. Ayakta alkışlanası bu özel emek için de teşekkür ediyorum. Başarıları daim seyircileri bol olsun.

4 Eyl 2015

YAĞMURCU

Yağmurcu (Kitap - Oyun)
İnsanlar bazen kültür sanat etkinliklerine katılmadıklarını fark ettiklerinde sanki hayatlarında bir eksiklik varmış gibi hissederler. Bu durumun önyargılarımızla da ilgisi vardır. Hatta en büyük sorun önyargılarımızdır.

Ocak 2009’ da konusu ilgimi çeken ‘YAĞMURCU’ adlı oyunu izlemek için iki bilet almıştım. Çok yakın bir arkadaşımla gitmek istedim. Ama tiyatro, sinema gibi faaliyetlere bakış açısı oldukça farklıydı. Tiyatroyu zaman kaybı olarak görüyordu. Israrlarıma dayanamayıp homurdanarak benimle birlikte oyuna geldi.

‘YAĞMURCU’, Richard NASH’ in yazdığı, İrfan ŞAHİNBAŞ’ ın çevirdiği ve Müşfik KENTER’ in yönettiği güzide bir oyundu. Oyuncu kadrosunda Defne ŞENER GÜNAY, Münir AKÇA, Alican YÜCESOY, Ali KİL, Doğacan TAŞPINAR, Nişan ŞİRİNYAN ve Ragıp SAVAŞ’ ın bulunduğu ‘YAĞMURCU’ seyircilerin büyük beğeniyle izlediği güzel bir oyundu.

‘YAĞMURCU’ 1950 yılında yazılan, sinemaya ve müzikale de uyarlanan, yazıldığı günden itibaren kırktan fazla dile çevrilip sayısız kez sahnelenen bir tiyatro klasiği. Bu oyunu izlemek inanılmaz bir keyifti. Hiçbir olumsuz eleştiri yapanı duymadım ve herhangi bir yerde okumadım. Bu oyunu vakit kaybı olarak gören ve önyargılı davranan arkadaşım oyun çıkışı ‘İyi ki gelmişiz. Ben de profesyonel bir eğitim alıp tiyatro oyuncusu olmak istiyorum’ demişti. Sonradan hayat şartları buna engel olsa bile oyundan sonra hiçbir şeye karşı önyargılı davranmadı. 

Burada önemli olan hayatta hiçbir şeye karşı önyargılı olmamamız gerektiğidir. Bu gibi şeylerde genel olarak önyargı bizlerde mevcut olduğundan derhal kafamızdan silinmesi gerekiyor. ‘Hayatta hiçbir şeye…’ dedik ya, sinema ve tiyatro gibi hayatımızı ciddi anlamda renklendiren şeylere karşı önyargılı olmamalıyız. Günün birinde en çok izlenen oyunda oyunculuk yapan, yazan ve ya yöneten kişilerden biri olmamız olasıdır. 

‘Bir yerden başlamak lazım’ demiştik. Aslında başlanması gereken şey tam olarak budur. Önyargılardan kurtulmak. Sinemaya gitmek, tiyatro oyunları izlemek bizlere ne vakit kaybettirir ne de başka bir şey. Üstelik çok şey kazandırabilir. Bazen oyunda ya da filmde geçen bir replik bizim hayatımızda bambaşka bir kapı aralayabilir. Aralanmış bir kapıya dokunup açmak ne kadar zor olabilir ki? Belki de bu kapıyı aralayan şey kurtulduğumuz önyargılarımızdır. Film ya da oyunda ki bir replik değildir. Aslında izlememek için kullandığımız önyargılarımızı yıkıp oraya gitmemizdir belki de. Kim bilir önyargılarımızı yıkıp gitmeseydik ufacık bir dokunuşumuzu bekleyen aralık bir kapı olmayacaktı.

2 Eyl 2015

BİR YERDEN BAŞLAMAK LAZIM!

Murat CEMCİR, Ahmet KURAL, Sadi CElil CENGİZ

-Kısa film çekmek istiyorum.
-Senaryo yazmak istiyorum.
-İnternet dizisi çekmek istiyorum vs. ama yapamıyorum. Çünkü imkanım yok. Ya bütçeyi sağlayamıyorum ya arkadaşlarım dalga geçiyor ya da ailem izin vermiyor...

Aslında hepsi birer bahane. İşte bunların altında bile çok güzel hikayeler yatıyor. Herkesin hayatının ilgi çekici bir hikayesi vardır. Aslında senaryo yazamamak, film çekememek, bunlar bile bir senaryonun konusuna başlangıç olabilir. Evet! “İşler Güçler” dizisi gibi… Bir şeyleri yapmak istiyoruz ama her zaman bir engelimiz oluyor. Aslında o engeller bizleriz. Bizler ve bahanelerimiz...

Birçok insan bir şekilde sinema, televizyon, tiyatro sektörünün içinde bulunmak istiyor. Kimisi bunların eğitimini alırken kimisi de kendi çabalarıyla başarmaya çalışıyor. Buralardan yola çıkarak bunu gerçekten yapmayı isteyen insanların önünde engeller söz konusu olamaz. Başlamak için ilham gelmesini beklemek ciddi bir hata olur. Çünkü senaryo yazmak isteyen kişiler bunun üzerine gitmeli. Araştırmalar yapıp yeni şeyler öğrenerek yazdığı bölük pörçük yazıların harmanlanması sonucu ortaya güzel olay örgüleri çıkarabilir.

Yazdığımız senaryoları bir yakınımıza okuttuğumuzda komik ya da saçma bulabilirler. Bu bizi yıldırmak yerine daha çok kamçılamalı ve her zamankinden fazla üzerine gitmeye teşvik etmeli. Senaryo yazmaya başladığımızda daha en baştan korktuğumuz şey “Ya kimse beğenmezse ?” dir. Olaylar tam olarak öyle gerçekleşmiyor. Üstelik beğenilmeyebilir de. Önemli olan bizlerin yazmaktan vazgeçmemesi. Senaryo yazımıyla ilgili profesyonel bir eğitim almıyor olabiliriz. Bu bizim ustaca yazılmış tekniklerle alakalı kitapları okumamıza engel teşkil etmez. Bu tür kitaplar, yapmak istediklerimiz hakkında bizi bilgilendirip yönümüzü belirlememize yardım edebilir.

Her zaman beğenilmeme korkusuyla başlarız. Ama bir de yazdıklarımızın birileri tarafından beğenildiğini düşünmek bile mutlu ediyor insanı. Kim bilir belki gün gelir yazdıklarımız profesyonel ellere ulaşır. Korkular, bahaneler bir anda yok oluverirler. Önemli olan kendi koyduğumuz duvarları yıkmak. Yapmak istediklerimize odaklanıp iyi şeyler ortaya çıkarmaya çalışmak. Sonuçta bir yerden başlamak lazım! Bir de bakmışsınız günün birinde çok sevilen bir hikaye yazmışsınız. Hatta kısa film çekmişsiniz. İnternet dizisi, televizyon dizisi… İşte her şey bizim elimizde yeter ki gerçekten inanalım ve mücadele edelim. Sonrası çorap söküğü misali…

TİYATRONUN DOĞUŞU - 1

Türk Tiyatrosu

Eski Yunanistan'da doğan ve eğlence olarak başlayan tiyatro, dinsel törenlerden yola çıkılarak başlayıp sonraları sanatlaşmış ve meslek haline gelmiştir. O tarihlerde günlük yapılamasa da yılın belirli günlerinde (ocak ayı sonu, şubat ayı başlangıcı) yapılmaktaydı. Özellikle de Atina’ da Dionysos şenlikleri tiyatronun köklü olarak hayata geçmesinin ilk örneklerindendi. İlk başlarda ücretsiz olarak seyredilen tiyatro daha sonraları az bir para karşılığında satılmaya başlanmıştı. Yoksul olanlara ise ücretsiz seyredebilme hakkı tanınmıştı. Bu tiyatrolarda sahnelenen ilk oyunlar trajedilerken daha sonraları ağırlıklı olarak komediler yer aldı. Tiyatro oyuncularının ücretleri ise devlet tarafından ödenmekteydi.

Tiyatronun Gelişmesi
Tek kişilik anlatım tarzında oluşan tiyatro ilerleyen zamanlarda anlatım özelliğini kaybetti. Kişi sayısı arttıkça karşılıklı konuşma şekline büründü. Tiyatro süreci, oyuncuların doğaçlama ya da kendi düzenledikleri oyunları oynamalarıyla ilerledi.  
Tiyatro; Antik Çağ, Roma Tiyatrosu, Orta Çağ, Rönesans, 19. Yüzyıl – Romantizm ve Çağdaş Tiyatro şeklinde dönemsel evrimlerle gelişimini sürdürdü.

Türk Tiyatrosu
Tanzimat’la birlikte, Batı Tiyatrosu Türk kültürüne aktarılmış olup çağdaş Türk tiyatrosuna ilk önemli adım 1860’ ta Gedikpaşa Tiyatrosu'nun kurulmasıyla atıldı.

1868’ de ‘Osmanlı Tiyatrosu’ topluluğunu kuran Güllü Agop, Türkçe oyunlara yöneldi. Ermeni oyuncuların yanında müslüman türk oyuncular da yetişti. Bunların en ünlüsü Ahmed Fehim’ dir. Halk tiyatrosu sanatçılarının Tuluat dedikleri yeni bir tür geliştirmeleri oyunların sahne üzerinde oynama şekli olarak yeni bir soluk kazanmıştır. Batıdan alınan tiyatro sanatının doğaçlama yapma esasına göre Orta Oyununa aktarılması sonucu oluşan yeni bir türdür. 19. Yüzyılda Orta Oyununun sahne üzerine çıkarılmış, doğaçlamaya dayanan ve orta oyunu ustalarından olan Kavuklu Hamdi' nin önderliğinde 1875’ te ortaya çıkan bu tür, Cumhuriyet’ in ilk yıllarına kadar sürdü. Tiyatro sahneleri, Gazinolar, kahvehaneler, sinemalar ve parklar gibi yerlerde yapılmaya başlanmıştır.

1914’ te Darülbedayi kuruldu. Türk oyuncularına destek sağlayan bir uygulama sahnesinin kurulumu için ilk adım atıldı. Afife Jale (İlk türk müslüman kadın sanatçı) 1920’ de Darülbedayi' de sahneye çıktı.
1923’ ten sonra Türkiye' de oyun yazarlığı alanında da gelişmeler yaşandı. Ankara Devlet Konservatuvarı eğitimli tiyatrocuların yetişmesinde büyük katkı sağladı. Buranın ilk mezunları çıktığı 1941’ de Tatbikat Sahnesi kuruldu. 1949’ da ise Devlet Tiyatroları resmen kurulmuştur.

SİNEMAPİKSEL' DEN MERHABA!

şöhret
Şöhret; uzaktan güneş gibi parlak ve ısıtıcı, yaklaştınızmı; bir dağ tepesi gibi soğuktur...

Hakkımızda Kısa Bir Açıklama!
Sinemapiksel nedir?
Önemli olan  küçücük bile olsa bir fikir… Evet! Her şey bir fikirle meydana gelir. Yaşam bile…
Peki, Sinemapiksel kimdir? Tarihin tozlu raflarına kaldırılmış plakları arasından çıkan favori parçanız. Belki de yazmaya doyamadığınız hatıra defteriniz! Modern ismi ile can bulmuş sinema ve tiyatro hatıralarınız... Kim bilir?

Sinemapiksel tiyatro ve sinema üzerine gönül vermiş bireylerin topluma seslenişidir. Toplumdan yankılananın topluma dönüşüdür. Tiyatro ve sinema nedir, ne olmalı, nasıl olmalıdır? Sorularına cevap arayıştır.
26.08.2015 Çarşamba Sinemapiksel adıyla internette yerimizi almış olup kahve sohbetini andıracak paylaşımlarla biraz geçmişe biraz da güncel yaşamlara özlemli fikirlerle kendinize de yer vermek isteyeceğinizi düşünerek yaşamda yerinizi ayırmak istedik.

Tarihten yola çıkarak yaptığımız araştırmalar bize genel olarak şu görüşü kattı: “İnsan toplum için yaşar”. Bu döngüyü en iyi şekilde anlamayı sağlayan günümüzde büyük bir sektör haline gelen sinema (özellikle) ve tiyatro oldu. Tiyatro sinemanın yanında biraz daha masum kalırken belki de sessizliğini yaşamak istedi. Öyleyse neden mi Sinemapiksel? Çünkü bu bir savaş! Gerçek ve kurgunun, tiyatro ve sinemanın, madde ve pikselin savaşı…
Evet, bir gün dönüp geriye baktığımızda tiyatroya ihtiyacımız da kalmayacak ancak gerçekliği ne kadar hissedebileceğiz?

Velhasıl…
Sinema ve tiyatro üzerine söylenmemiş ne varsa, paylaşılmayan her fikir gibi o da yok olmaya mahkum! Unutulmuş ne varsa…